PASİF İRADE: Otizmin Çekirdeği -3

2016-05-21 / psikoloji /   / 0 Yorum /

Erken yaşta “Otizm” denen şeyi nasıl yeneriz?

Çocukta konuşma gecikmesi olduğunda en tehlikeli bulduğum bir yaklaşım var: “amcası da beş yaşında konuşmuştu, bu da konuşur, endişelenmeyin.” Buna bir de çocuk doktoru ekleniyor. Şöyle konuşan çocuk doktoru biliyorum: “ben de geç konuşmuşum, endişelenmeyin, erkek çocuklar biraz geç konuşuyorlar.”

Bu sorumsuz yaklaşıma uyan ebeveyn kimi zaman geri dönüşü olmayan bir gecikmeye seyirci kalıyor. Eyvah. Büyük eyvah.

Sakın kulak asmayın böyle şeylere. Çocuk iki yaşına geldiğinde hala konuşmaya başlamadıysa, hiç vakit kaybetmeden çözüm için harekete geçin.

O pasifliği zamanında kıramazsanız, o konuşma tembelliğini gecikmeden ortadan kaldıramazsanız, sonra işler sarpa sarıyor. Çoğu zaman da tren kaçıyor.

Bir başka önemli konu: Anne Sütü

Çocuk doktoru deyince, biraz ana konudan uzaklaşarak, çok önemli gördüğüm bir konuya da değinmek istiyorum. Belli ölçüde konuyla alakalı da aslında. Son yıllarda giderek yaygınlaşan bir çocuk doktoru yönlendirmesi var. Anne sütünün çocuk iki yaşına gelene kadar verilmesini söylüyorlar. Hatta Sağlık Bakanlığı televizyonlarda kamu spotu yayımlayarak aynı yönlendirmeyi yapıyor. Anne sütü elbette çok değerli. En az altı ayın çocuğun bağışıklık sistemini güçlendirmesi için ne kadar önemli olduğu biliniyor. O nedenle, evet varsa, anne sütü verilmeli çocuğa.

Fakat 12 ay sonrası anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendirdiğine dair tek bir araştırma yok. O kadar araştırdım, bunu savunanlara da sordum bu konuda araştırma yapılmış mı diye, hiçbir araştırmaya ulaşamadım. Çocuk o yaşta zaten her gıdayı alıyor, inek sütüne de geçiş yapabiliyor, anne sütünün artı bir değeri yoksa, boşuna verilmemesi gerek. Dünya Sağlık Teşkilatı, gıda yoksunluğu çeken ülkelerde bu öneride bulunuyor, en azından anne sütü varsa iki yaşına kadar verin diyor. Bunu gıda sorunu olmayan ülkelere genellemenin hiçbir mantığı yok.

Çocuk bir yaşından sonra anne sütü almaya devam ettiğinde çok tehlikeli başka bir şey oluyor: Bağımlılık. Yardımcı olduğum ailelerde, “otizm” dedikleri dahil farklı farklı gelişim sorunlarında, çoğu zaman bir buçuk iki yaşına kadar çocuğun annesinin memesini ve koynunu bırakmadığını görüyorum.

Bu bağımlılık ciddi anlamda kuşatıcı oluyor, daha sonra pasif irade diye tanımladığım durumun da altyapısı oluşuyor.

Bu çocukların çoğunun ileri yaşlara kadar ebeveynle birlikte yattığını da görüyorum maalesef. Son yaşadığım örnekte nasıl üzüldüğümü, bir o kadar da kızdığımı anlatamam… Altı yaşından beri ilaç verilen 14 yaşında bir erkek çocuk hala annesiyle uyuyordu!

Otizmli dedikleri grupta da, hem uzun süre anne sütü almak, hem birlikte uyumak çok yaygın.

Bağımlılığı kırmalıyız

Bir aileyle çalışmaya başladığımda ilk sorduğum sorular arasındadır, ne kadar anne sütü verilmiş olduğu, çocuğun nerede uyuyor ve uyanıyor olduğu. Eğer birlikte yatma devam ediyorsa, oradan başlarım. Eğer aile bunu çözemezse başka hiçbir konuya geçiş yapmam.

İkinci konu yemeği nerede ve nasıl yediğidir. Masada, aile sofrasında ve yardım almadan yemek yemiyorsa, bunun sağlanması ikinci aşamadır. Aile bunu yapana kadar başka bir konuya geçmem.

Bu iki konuya çözüm getirirse aile, işler yolunda gidecek demektir. Sonra diğer ayrıntılara geçilebilir.

Göz kontağı

“Hiperaktivite” dedikleri şeyde de “otizm” dedikleri şeyde de, göz kontağı birincil öneme sahiptir. Zaten bu ikisi aslında kol kola gider çoğu zaman. Eştanı (“comorbidity” dedikleri) çok sık rastlanan durumdur. O yüzden yıllardır “hiperaktivite” dedikleri şeyde hayata geçirdiğim yaklaşımım “otizm” dedikleri şeyde de çözüme ulaşmamı sağlıyor. Diğer yazılarımı okuyanlar bilir, “hiperaktivite ve dikkat eksikliği” tanımını kabul etmiyorum yıllardır, yanlış buluyorum, “özdenetim, sorumluluk, disiplin, ve motivasyon” sorunu yaşayan çocuklar olarak görüyorum o teşhisle etiketlenen çocukları. “Otizm” de kabul ettiğim bir etiket değil. Bu yazı dizisinin ikincisinde dediğim gibi, “gelişim gecikmesi” görüyorum bu çocuklarda ve belirleyici unsurun “pasif irade” olduğunu söylüyorum.

Gelelim göz kontağına: Aslında “otizm” etiketini yemiş çocuklar, hiç göz kontağı kurmuyor değiller. Örneğin zora girdiklerinde, odada kurtarıcı olarak yardım edecek kimi gözüne kestirirlerse hemen ona bakıyorlar.

Zora girmemek. Bu çocukları tanımlayacak en başta gelen unsur diyebilirim. Gelişimde gecikme, dilde gecikme, tuvalet eğitiminde gecikme, yardım almadan yemek yemede gecikme, kendi başına uyumada gecikme, hepsi zora girmemekle ilgili aslında. Kimse ona dokunmasın, o, kafasına göre takılsın, kimi zaman kayıtsız donuk şekilde dursun, o kadar. Ne zaman ondan bir şey talep ederseniz, size bakmayacaktır. Ne zaman zora girip de çevresinde kurtarıcı aramaya yönelse bakacaktır o kişiye.

Yapmanız gereken, sizin görüş alanınızdan çıkmasına izin vermeden talep ettiğiniz şeyi, saatlerce sürse de, bıkmadan, geri adım atmadan karşısına çıkarmanızdır. Bu talep ettiğiniz şey bardağı iki eliyle kavrayıp suyu kendi başına içmesi olabilir, uzattığınız mendili alıp burnunu silmesi olabilir, o mendili işi bittikten sonra çöpe atmak olabilir.

İşin özü, kontrolü elinize almaktır. O sizi yönetmeyecek, serseri mayın gibi kalmayacak, siz adım adım onu yönetmeye başlayacaksınız.

Daha uzatmayayım bunu da… devam edeceğim…

Sayfamızı Paylaşın


Sayfa Yorumları

Yorum Bırakın